Page 11 - 29.Sayı

Basic HTML Version

9
Yazı
Geçen on yıllık sürede, ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel,
sağlık, haberleşme, ulaşımve yerleşimgibi alanlarda ciddi değişim
ve gelişim gösterdiği açıktır. Milli gelirimizdeki artış, ekonomideki
büyüme, büyüme hızımız ve değerlendirme kuruluşlarının
derecelendirmeleri de bu gelişimi ortaya koymaktadır. Hiç
şüphesiz bu büyüme ve gelişme günlük hayatımızın tümüne ve
eğitim sistemimize de etki etmiştir.
Bu büyüme ve değişimden aldığı payın yanında, Milli Eğitim
alanında da ciddi değişiklikler planlanmış ve bir kısmı hayata
geçirilmiştir. Doğası itibarıyla eğitim sonuçları belli bir süre
geçtikten sonra alınabilecek bir alandır. Bu açıdan yaşanan
değişimin hem genel eğitim sistemi hem de özel okullarda verilen
eğitim açısından elde edilen sonuçları diğer sayılan alanlarda
izlenen değişim kadar net görülememektedir.
Geçen on yıllık sürecin ilk beş yılına bakıldığında, okullaşma
oranlarının artırılması, kız öğrencilerin okula gitmesinin
sağlanması, okul terk sayılarının azaltılması, okulların
fiziki yapılarının geliştirilmesi, özellikle bilişim ve iletişim
teknolojilerinden daha fazla yararlanılması anlamında ciddi
yapısal iyileştirilmeler sağlanmıştır. İkinci beş yıllık dönemde Milli
Eğitim Teşkilat yapısında değişiklikler yapılarak, dinamik bir yapı
oluşturulmaya ve uzmanlaşmaya ağırlık verilmesine yönelme
hedeflenmiştir. Yine bu dönemde 4+4+4 sistemi dediğimiz
eğitimde kademelerin değiştirilmesi hayata geçmiştir.
Bu değişiklik zaten özel okulların kısmen ve gayri resmi olarak
uygulamakta olduğu bir sistem olduğundan kolaylıkla intibak
sağladığımız ve eğitim açısından gayet olumlu bulduğumuz bir
yaklaşımdır. Bu dönemin en önemli başlıklarından biri de hiç
şüphesiz Fatih Projesidir. Tam anlamıyla hayata geçirildiğinde ve
bu projenin en önemli kısmı olarak düşündüğümüz öğretmen
eğitimleri tamamlandığında tüm dünyanın kıskanacağı bir proje
olacağı açıktır. Bize göre bu projenin, gelecekte eğitimle ilgili
tarih yazılırken çok önemli bir yer almasına neden olacak özelliği,
Türkiye’nin her köşesindeki çocuklarımızın dünya ile iletişim
kurabileceği teknolojik alt yapıya ve eşit zenginleştirilmiş içeriğe
sahip olması imkanıdır.
Bu on yıllık süreç incelendiğinde dünyada da tüm taşlar yerinden
oynamıştır. Bugün en çok tercih edilen meslekler sıralandığında
yarısı 10 yıl önce var olmayan mesleklerdi. Bu nedenle sadece
Türkiye değil tüm dünya eğitim alanında kalıpları kırmaya ve yeni
arayışlara girmeye mecbur olmuştur. Bu açıdan bakıldığında
uzaktan eğitim, klasik anlamda eğitimin yerine alamayacak ancak
bu eğitim içinde ciddi yer tutacak, bu eğitimin paydaşı ve en
büyük yardımcısı olacak bir yeniliktir. Gerek Bakanlığın gerekse
özel okulculuğun bu alana ciddi mesai harcaması ve bu zorunlu
değişime hazır olması gerekmektedir.
Bu saydığımız hususlar dışında ülke olarak yerine getirmemiz
gereken ödevlerimiz bulunmaktadır. İlköğretim olarak okullaşma
oranı hemen hemen tamamlanmıştır ancak ortaöğretimde
okullaşma oranı % 80’lere yaklaşmıştır.
Okullaşma süratle tamamlanarak okullar arasındaki fiziki kalite
farklarının giderilmesine geçilmelidir. Ülke olarak öğretmen
yetiştirme konusundaki eksiklerimiz veya hatalarımız ortadan
kaldırılmalı yüksek öğrenimde öğretmen eğitimi politikaları
gelişen dünya koşullarına göre güncellenmelidir. En büyük
zenginliğimiz olan genç nüfus fazlalığımız ne yazık ki problem
olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle gerekirse ek fonlar
oluşturularak okullar arasındaki kalite farkları minimuma
indirilmeli ve kademeler arası geçişlerin eğitim üzerinde yarattığı
baskı ortadan kaldırılmalıdır.
Aslında sadece son on yılda değil son elli yılda kademeler
arası geçişin yarattığı sorun ülkemizin en büyük sorunudur.
Belirttiğimiz gibi genç nüfusumuz fazla ancak talep gören kaliteli
okulumuz azdır. Bu nedenle kaliteli okullara girebilmek için
ortaya çıkan amansız yarış doğal eğitim süreçlerini baskılamakta
ek eğitim veya sınav hazırlığı ihtiyacı doğmakta ve bugün
Türkiye “dershane dönüşümü” gibi ciddi gündem maddeleri ile
karşılaşmaktadır. Bu nedenle ek fonlardan belki ek vergilerden
veya bağış kampanyalarından söz edilmeli projeler yapılmalı ve
okullar arasındaki kalite farkları acilen giderilmelidir. Doğal ve
doğru olan, en iyi okulun öğrencinin evine en yakın okul olduğu
gerçeğidir.
Son on yıla özel okulculuk açısından bakıldığında, değişim ve
gelişime paralel olarak, ekonomi iyileşmiş, milli gelir artmış ve
bunun sonucu olarak özel okullara yönelen veli sayısı artmıştır.
Bu on yıl içinde özel okullara giden öğrenci sayısı % 100
artarak özel okullaşma oranı % 2’lerden, % 4’lere ulaşmıştır.
Özel okullar ücretsiz resmi okullarla rekabet edebilmek amacı
ile dünyadaki değişimleri ve özellikle teknolojik alanındaki
gelişimleri günü gününe izlemekte ve olumlu gelişimleri ülkemize
kazandırmaktadır.
Ekonomik iyileşmeler ve özel okullara olan talebin artması, büyük
yatırımcıların, yerli ve yabancı fonların bu alana özenmesine
ve hatta girmesine neden olmuştur. Ancak bilinen ve yaşanan
bir gerçek özel okulculuk alanının çok karlı bir alan olmadığı ve
eğitimin son derece kişiye özel bir olgu olduğu gerçeğidir. Bu
nedenle özellikle son bir yılda alanı inceleyen büyük yatırımcılar
bu sektöre yatırım yapmaktan vaz geçmektedir. Kontenjan
boşlukları ve dershane dönüşümü sonucu açılacak özel okulların
da sektörde sıkıntılara neden olması beklenmelidir. Bu nedenle
devlet ve STK’lar olarak bu başarılı sektörün zarar görmemesi için
tedbirler alınmalıdır.
Eğitimin son 10 yılının değerlendirilmesi
Bu yazı Artı Eğitim Dergisi’nin Haziran sayısında yayınlanmıştır.
Cem GÜLAN
Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği
Yönetim Kurulu Eş Başkanı