Page 44 - 29.Sayı

Basic HTML Version

42
Yazı
yaratmasını bekledik ve maalesef sonuç ortada.
Kocaman bir hayal kırıklığı.
Asıl sıkıntı ise bu duruma yönelik görünürde dahi
hiçbir adımın atılmaması.
Aslında bu soruna yönelik olarak kısa vadede
yapılabecek çözüm önerisi bulmak mümkün. Bunun
için öncelikle öğrencilerin kariyer planlamasına
yönelik seçeceği her meslek alanı için, ortak ve
seçmeli ders çeşitliğinden maksimum günde 7 saat
üzerinden 6 ana ders seçimini desteklemek.ÖSYM
sınavında da bu alanlardan yetkinliği ölçülmelidir.
Örneğin bir öğrenci diş hekimliği bölümünü istiyorsa.
üniversite sınavında biyoloji ve kimya ileri düzeyde
sınanırken diğer 3 veya 4 alan genel kültür düzeyinde
sınanabilir.Bunu tüm meslek grupları için yaparken
her öğrencinin üzerindeki ders yükünü azaltarak
onları yaşam temelli farklı derslere yöneltmek ve
her öğrencinin kendi içinde gelişimini desteklemek
mümkün.
Yani baskıyı en sondan başa doğru azaltmak.Verilen
bu örneğin detaylandırılıp daha farklı önerilerle
verimliliği daha da artırmak mümkün. Bu anlamda
eğitim paydaşlarının çok kısa bir süre içinde biraraya
gelerek soruna yönelik bir komisyon kurmaları
ve hazırlanacak raporu Milli Eğitim Bakanımıza
sunmaları sağlanmalıdır.
Kurulacak komisyonda Talim ve Terbiye Kurul u
Başkanı, ÖSYM Başkanı, MEB Yüksek Öğretim
Genel Müdürü ve Türkiye Özel Okullar Birliği Lise
Komisyonu’ndan 1 üye mutlaka olmalıdır.
Bu soruna yönelik gündem maddesiyle toplanacak
komisyonun toplanması bile çözüm için devrim
niteliğinde olacaktır zira milyonlarca öğrencimiz
yaşamdan kopuk , ilgilerini çekmeyen dersleri sadece
sınav odaklı ve istemeden öğrenmeye çalışmaktadır.
Kısacası tek güdüleri sınav.
Bundan önceki sayıdaki dergi yazımda da şu cümleyi
kullanmışım;“ dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinin
eğitim modelleri incelendiğinde çağdaş ve ulusal
bir eğitim sistemi içinde mutlaka kendi modellerini
yaratarak yol aldıklarını görmekteyiz” yani kendi
modeli olmayan hiçbir ulus evrenseli yakalayamaz.
Bizim Anadolu liselerimizin 4 yıl hatta Hazırlık+4 yıl ile
birlikte 5 yıl olduğunu düşündüğümüzde günümüz
dünyasında 2 yıllık programdan mezun olanların (IB
Modeli örneği) 5 yıllık programa göre aldığı yolun
daha iyi olması son derece düşündürüdür.
4 veya 5 yıl boyunca ezbere dayalı, yaşamdan kopuk
ve sadece 1 sınav sonucuna endeksli bu lise eğitim
sistemimizi baştan sona yeniden ele almalıyız. Aksi
takdirde, yaşamdan bu kadar kopuk, yorgun,bıkkın,
ezberin ötesine geçemeyen, dört duvar arasında
tıkanıp kalan milyonlarca gencimizi tamamen
kaybetme riskini yaşayabiliriz.
Dünyada üniversitelerin öğrenim sürelerinin 3
yıla indirilmesine yönelik tartışmaların başladığı
günümüzdeülkemizdekibirçoklisemizin5yılolmasının
gerekçesini hiçbir eğitimcimiz açıklayamamaktadır..
Bu anlamda lise öğretim programları sadeleştirilerek
yaşam temelli hale getirilmelidir.Aynı zamanda lise
eğitim-öğretim süresini mutlaka azaltacak çalışmaları
başlatmalıyız.
Günümüzde enerjimizi bu soruna yöneltmemiz
gerekirken devlet ve özel okullarımızın çoğunun
teknolojik sınıf sürecine yoğunlaşmalarına yönelik
olarak Fin Eğitim Mucize diye hayranlıkla takip
ettiğimiz Finlandiya’nın Eğitim Bakanı’nın şu sözleri
umarım bizleri birazcık da olsa ana hedefe yöneltir.
Şöyle diyor ; “Finli öğrenciler ve öğretmenler,
uluslararası eğitim sıralamalarının en tepesinde yer
almak için hiçbir zaman laptoplara ya da iPad’lere
ihtiyaç duymadılar.” Eğitim sektörünü pazar olarak
görenlerin tuzağına düşmeyen Fin’li eğitimcileri
kutlamak gerekir.Yoğunluğumuzu teknojiye değil
yukarıda belirtile derdimize yönelttiğimiz oranda
gerçek başarıyı yakalamak mümkün olur.
Steve JOBS’un gereksiz olarak nitelendirerek okuldan
uzaklaşmasına neden olan derslerin aynı mantık ve
proğramla 50 yıl geçmesine rağmen ve de daha da
ağırlaştırarak okullarımızda gençlerimize verilmesi
tarih önünde hepimize bedeli çok ağır sorumluluklar
yüklemektedir.