Page 136 - 1-100

Basic HTML Version

Bütün bunlar özet bir biçimde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin birinci madde-
sinde verilmiştir. ‘Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl
ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.’ Bu
anlamda insan haklarını korumak için üç tane ön koşuldan bahsedebiliriz.
Bunlardan birincisi insan haklarının ne olduğunu bilmek, ikincisi insan haklarını
korumayı istemek ve üçüncüsü ise insan haklarını korumaya cesaret etmektir. Bu
üçünü bir arada elde etmediğimiz taktirde insan haklarını korumaya çalışırken
ihlallerin ortaya çıktığını bile görebiliriz. Bu anlamda insan haklarının ne olduğunu
bilmek felse temelde, korumayı istemek etik anlamda, cesaret etmek de siyasi
anlamda alt yapı istemektedir.
İnsan ya da insan hakları ile ilgili genel söylemlerde bizim diğer varlıklardan farkımız
ortaya konurken aslında bir üstünlükten de söz edilir. Ben, insan haklarının insanın
diğer varlıklardan üstünlüğü değil farklı bir olanak olduğu iddiasını ortaya koymak
istiyorum. Söylemeye çalıştığımız şey eğer bir üstünlük iddiasıysa çok açıkça
burada hüsrana uğrarız. Bir arının mükemmel bir şekilde yapmakta olduğu bal
ortadayken insanın üstünlük iddiasında bulunması ve hakları da bu üstünlük
iddiasından alması komiktir. Ama insanın bir farklılığı vardır, bu farklılık belli bir
olanak dizgisini yaratır ve bizim farklılığımız bu olanaklardır. Bu bir üstünlük değildir.
Ahmet Haşim, 1920’lerde yazdığı bir köşe yazısında ‘evinin dışında arıların kovan
kurduğunu ve gün be gün kovanı genişlettiklerini ve bir süredir bu arıları izlediğini,
her gün aynı şeyi yaparak mükemmel bir bal yaptıklarını ama arılardan hiçbirinin
durup da ben bunu nasıl daha iyi yapabilirim diye sormadıklarını’ söylemiştir. İşte
insanı arıdan ya da diğer varlıklardan ayıran bu soruyu sorabilme olanağıdır. Bu
olanağın gerçekleşmesini sağlamak da ancak insan haklarının insanlara verilmesi
ve o hakların gereklerinin yerine getirilmesi ile sağlanabilir.
Bu çerçevede farklılıklara saygı kavramına doğru gelirsek benzer bir kavram olan
hoş görü ve tolerans kavramlarına değinmek istiyorum. İnsan haklarının gerçek-
leşmesi ve korunmasının ön koşullarından bir tanesi bu hoş görü kavramı ile
açıklanabilir. Hoş görü kavramını açıklarken de nelerin hoş görülebileceği ve
sınırlarının çizilmesi üzerinde durulması gerektiğinin, bunun da bazı kavramları
kavramsallaştırmak ve açıklamak için bir metot olduğunu düşünüyorum. Örneğin
adaleti de açıklarken adaletsizliği gösterdiğinizde adaletin ne olduğunu, hoş görünün
sınırlarını gösterdiğinizde de hoş görünün ne olduğunu daha iyi anlatabilmiş oluruz.
Hoş görüyü anlatabilmek için ikiye bölmek istiyorum. Birincisi kişi tutumu olarak
tolerans, ikincisi ise kamusal işlerin düzenlenmesinde istem olarak toleranstır. Bu
ayrımı yapmak önemlidir. Çünkü farklılıklara saygı kavramı ya da talebiyle ortaya
gelindiğinde de aslında bu ayrımın yapılmamasının bazı sonuçları olduğunu görüyoruz.
Kişi tutumu olarak tolerans, insan ilişkilerinde toleranslı kişinin özelliği; kendisinden
farklı olanın, kendisinin onayladıklarından farklı olan hatta karşı olduğu düşüncelere,
134
Eğitimde Farklılıklara Saygı ve Uygulamaları