Page 14 - 1-100

Basic HTML Version

çalıştığını görmemekteyiz. Bu rakamlar çok ürkütücü ve gelecek için tehlikelidir.
Ülkemizdeki ana sınıfından üniversiteye öğrenci sayısı 20 milyonu aşmaktadır.
Buradaki özel okulların oranı ise yok denecek kadar azdır. Yüzde 2-3 ya da yapısal
olarak 5’lere çıkmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın işi de hiç kolay değildir. Bunun
yanında PISA ve TIMSS gibi uluslararası sınav sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Hatta
en sonuncusu birkaç gün önce açıklandı. Çocuklarımızın ortalama eğitim seviyesi
OECD’nin değerlendirmesine göre dünyadaki diğer çocuklardan bir yıl geridedir. Ve
bu uluslararası sınavlar bir gerçeği daha ortaya koymaktadır. Çocuklarımızın küçük
bir bölümü dünya ile yarışmakta iken çok büyük bir bölümü diğer uçta kalmaktadır.
Yani ülkemizde eğitimde büyük bir eşitsizlik vardır.
Türkiye, eğitimde büyük bir değişimi yaşamak zorundadır. Bu hiç kolay bir iş değildir.
Ancak mutlaka yapılmalıdır. Bunu da toplumun öncelikle bu ihtiyacın farkına açık
olarak varması ve bunu gerçekleştirmek istemesiyle başarabiliriz. Ülkemizde toplu-
mun tüm unsurlarının katılımıyla yeterli kaynak ve süre ayrılarak bütünsel bir plan-
lamaya ihtiyaç vardır. Bütünsel eğitim planlaması, hepimizin tahmin ettiği gibi her bir
çocuğun cinsiyet, etnik ve ekonomik hiçbir farklılık gözetmeden anaokulundan
üniversiteye kadar nitelikli ve çağdaş bir eğitim almasını mümkün kılan bir sürecin
birbiriyle bağlantılı olarak planlanması demektir. Eğitim planlamasının çerçevesi
toplumsal konsensüs ile belirlenmelidir.
Ancak bu planlama işi her düzeyden yetkin eğitim uzmanının işbirliğine teslim edilen
çok yönlü bir bilimsel çalışma olmalıdır. Siyasilerin de bu çalışmalara kaynak
sağlaması ve kontrol ile destek vermesi en doğru yaklaşım olacaktır. Getirisi ise
gelecek kuşaklar için yapılacak en hayırlı ve bereketli bir yatırım olacaktır.
Türkiye’de anaokulu eğitimi mutlaka zorunlu eğitim içine alınmalıdır. Aramızda da
bulunan eğitimcilerin daha önce yaptıkları araştırmalara göre; özellikle eğitimsiz ve
ekonomik zorluktaki ailelerin çocuklarına fırsat eşitliği ancak bu şekilde sağlanabilecektir.
Türkiye, bunu yapabilir ve yapmak da istemektedir. Başlama noktası doğru olarak
yakalandığında çocuklarımıza dünya çocukları ile yarışma fırsatı yaratılmış olacaktır.
Türki milleti zekidir. Çocuklarımız fırsat bulursa dünya çocukları ile mutlaka yarışacaktır.
Burada son bir önemli noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim. Eğitim, ülke gelişiminin
dinamosu ise eğitimin dinamosu da iyi yetişmiş öğretmenlerdir. Toplumda toplu bir
düşünce değişimi yaratmanın yolu sını ardan geçmektedir. Dolayısıyla, öğretmen
yetiştirmede farklılaştırma eğitimde fark yaratmanın başlangıç noktasıdır. Öncelikle
yetenekli ve istekli adayların öğretmenlik mesleğine yönlendirilmesine fırsat tanıyan
bir eğitim sistemine ulaşmalıyız. Sonra da onların yeteneklerini geliştirecek çağdaş,
özgür ve bilimsel ortamlarda hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını kullanacakları
biçimde yetişmeleri mümkün kılınmalıdır. Sorgulayan, düşünen, kendi yaratıcı
kimliklerinin farkında ve aynı zamanda başkalarının düşüncelerine de saygılı
öğretmenlerin yetiştireceği çocuklar da mutlaka böyle olacaktır. İşte bu ekip, henüz
bugünden tahmin edemeyeceğimiz yarınki Türkiye’nin ve dünyanın yaratıcıları olacaktır.
Sempozyumumuzun başarılı sonuçlara ulaşmasını diliyor ve siz değerli yönetici ve
eğitimcileri saygıyla selamlıyorum.
12
Eğitimde Farklılıklara Saygı ve Uygulamaları