Page 22 - 1-100

Basic HTML Version

Şimdi size ‘çocukların farklılıklara saygı duymaları içgüdülere aykırıdır, benzerlikleri
göz ardı edeceği için farklılıklara saygı zararlı bir şeydir, eğer farklılıklara saygı için
harcanacak zaman sınav hazırlığı için harcanmış olsaydı çok daha değerli bir iş
yapılmış olurdu’, desem bana gülersiniz herhalde. Ama tersini söylemekle ilgili bir
şeyler söylesem ‘insan insanlar yetiştirmek için üstün körü olmayan, derinlemesine
düşünülmüş ne yapıyoruz biz?’ desem, bunun kolay bir yanıtı olduğunu sanmıyorum.
‘Ne yapabiliriz, nasıl öğretebiliriz?’ kısımları belki de işin en kolay kısımlarıdır. Çünkü
dünyanın dört bir tarafında insanlar farklılıklara saygının çocuklara nasıl
öğretilebileceği konusunda çok çeşitli çalışmalar yapıyorlar, bilimsel makaleler
yayınlıyorlar, uygulama örnekleri geliştiriyorlar. Bunları internete girdiğimizde bile
kolayca elde edebiliyoruz. Kaynaklara ulaşmak artık çok kolay. Bizim ülkemizde de,
üniversitelerde ve/ya da sivil toplum kuruluşları şemsiyesi altında yapılmış çok
değerli çalışmalar var. Bunlardan Umut Vakfı çerçevesinde yayınlanmış kitaplar, Bilgi
Üniversitesi’nin çeşitli birimlerinin (örneğin SEÇBİR, ÇOÇA) çalışmaları, TEGV’in
çalışmaları ve yayınları, KEDV’in farklılık ve çocuklarla ilgili yayınları tam da konuyu
on ikiden vuran veya bu konunun bağlarını oluşturan çok değerli kaynaklardır.
Dolayısıyla bunlardan ve başka birçok kaynaktan yararlanmak ve uygulamak zor
değildir. Bence zor olan şu: Kişinin, kendisinden başlayarak sınıfında, okulunda
ciddi, içten, üstünkörü olmayan, bütüncül çalışma yapması ve bunun sonucunda
ciddi bir değerlendirme yaparak bu değerlendirmenin gerektirdiği onarım ve bakım
işlemlerine yönelmesi.
Her birimiz, kendimizi ve kurumumuzu gözden geçirmeliyiz. ‘Farklılıklara saygıyı ne
yapsak da öğretsek’ ayrı bir mesele, ‘ben farklılıklara gerçekten ne kadar saygı
duyuyorum’ sorusunu kendimize sorup buna dürüst bir cevap verebilmek apayrı bir
meseledir. Ben bunu kendi 66 yıllık yaşamımda ayma deneyimleri yaşayarak
gördüm. Bu deneyimlerimden zaman zaman utanıyorum ama onları seviyorum da.
Çünkü her defasında yeni bir şeyler öğreniyorum. Bazı önyargı, kalıp yargı, yanılgı
ve ayrımcılıklarımızın, nefret söylemlerimizin, bilinçaltı yanlılığımızın ne kadar iliklerimize
işlemiş olduğunu ve ne kadar beklenmedik zaman ve durumlarda fışkırıverdiğini
kendi deneyimlerimden biliyorum. Dolayısıyla dürüst olabilmek için kendimizden
başlamalıyız diye düşünüyorum.
Ben bazen bazı çalışmalarda örneğin ‘soran sorgulayan öğrenci’ çalışması yapılırken
öğretmenlere soruyorum ‘siz gerçekten soran ve sorgulayan öğrenci istiyor musunuz
yoksa tüm bunları bir icat çıkartmak olarak mı görüyorsunuz?’ ya da ‘ne çok sordun
çocuğum’ diye mi düşünüyorsunuz ya da öğrenci/çocuk/genç sorup sorgulamaya
başladıkça sizin söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı da sorgulamaya başlamasından
rahatsızlık mı duyuyorsunuz? Gerçekten ve yürekten istediğimize karar verirsek o
zaman “öyle” (yani gerçekten sorup sorgulayan, eleştirel düşünen, önyargıların esiri
olmayan, vb.) öğrenci yetiştirmek için neler yapılabilir, bunların arasından ben han-
gilerini yapabilirim veya hangilerini yapıyorum diye daha rahat düşünebiliriz.
Sosyal psikolojide bazı araştırmalar sonucunda oluşmuş bir kavram vardır. Bu,
sorumluluğun dağılması kavramıdır. Ana kri şu: acil bir duruma tanık olan insanların
20
Eğitimde Farklılıklara Saygı ve Uygulamaları