Page 23 - 1-100

Basic HTML Version

Eğitimde Farklılıklara Saygı ve Uygulamaları
21
sayısı arttıkça her bir bireyin bu konuda bir şey yapma sorumluluğu hissetmesi
azalmaktadır. İnsanlar ‘niye ben yapayım/harekete geçeyim/emek harcayayım ki,
başka insanlar da var, onlar yapsın’ diye düşünebiliyorlar.
Yine bu araştırmalardan yola çıkarak dört beş adımlı bir sonuç oluşmuştur. Deniyor
ki, bir bireyin zor durumdaki öteki bireye yardım etmesi için öncelikle (a) öbür bireyin
zor durumda olduğunu fark etmesi, (b) bunun sorunlu bir şey olduğunu, acil ve zor
durumda olunduğunu anlaması, (c) sorumluluk duyması, (d) bundan sonra neler
yapılabilir, ve (e) ben ne yapabilirim diye kendine sorması gerekir. Ancak ondan
sonra eyleme geçer.
Genelde bir takım şeylere yüzeysel bakmayı, ‘mış gibi’ yapmayı, olayları steril ele
almayı yeğliyoruz. Bu benim bir gözlemimdir. Çalışanlar, öğretmenler ve yöneticiler
de dahil, hemen hemen hepimiz daha kolayına kaçmaktan hoşlanıyoruz. Benim,
özellikle ‘mış gibi’ ile çok sorunum var. Ben, bir şeyi hiç yapmamanın, yapıyormuş
gibi görünüp de yapmamaktan daha dürüstçe olduğunu düşünüyorum.
Farklılıklara saygı ile ilgili olarak da bu ‘mış gibi’leri gözlemliyorum. Ben, farklılıklara
saygı kavramı yerine, ‘ayrımcılığa karşı eğitim’ kavramını kullanmayı tercih ediyo-
rum. Farklılıklara saygı denildiği zaman istenirse ha fe alınabilecek bir kavram
olduğu gibi bir izlenim doğuyor bende. Örneğin, kitaplarda vardır ya; bir dünya ve
etrafında el ele vermiş değişik kültürel kıyafetler giymiş çocuklar veya o ülkenin
insanlarının yediği içtiği farklı şeyleri konu alan yazılar… Sanki, onlar kendi
yemeklerini yesinler, kendi giysilerini giysinler de mümkünse buralara, bizim ülkeye,
okula ya da sınıfa pek gelmesinler demeyi kolaylaştıran bir durum gibi görünür bana
bu resim ve yazılar ve dolayısıyla beni korkutur. Özetle, farklılıklara saygıyı
öğretiyoruz zannederken farklılığı abartan ve farklıyı dışlayan bir şeyler yapmıyor
olduğumuzdan da %1500 emin olmamız gerekir.
Görüneni fetişleştiriyoruz. Sanki bir insana ait olan tüm gerçeklik görünümde
saklıymış gibi davranıyoruz. Onun kimliği, görünürlüğüymüş gibi davranıyoruz.
Kendi kimliğimizi eğer başkalarına kıyaslayarak buluyorsak ve ancak o zaman
içselleştirebiliyorsak o zaman ötekileştirme bize yalancı bir özgüven sağlar.
Öbüründen farklı olmayla buluyoruz özgüvenimizi ve dolayısıyla öbürünü bir kol
mesafesinden tutmak işimize geliyor. Bu yalancı üstünlüğü eğer hiç sorgulamazsak
çok yanlış ve haksız bir eylem ortaya koymuş oluruz. Ötekini nasıl algıladığımızın,
onun deneyimlerini, hayatını ve benlik algısını baştan aşağı etkilediğini göz ardı
ediyoruz. Bunun farkında olmuyoruz ya da bunu umursamıyoruz. Bunlar gerçekten
üstünde çok uzun düşünülmesi gereken konular.
Farklılığın farkına varmak ve farklı olana önyargı geliştirmek çok erken yaşlarda
başlıyor. 3 yaşlarında çocuklar cinsiyet, renk ve benzeri farkların farkındalardır ve
yaşam boyu bunların pekişmesiyle karşılaşıyorlar. TV reklamlarından akran
gruplarına, anne baba davranışlarından öğretmen davranışlarına kadar, bazen
farkında bile olunmadan bu farklılıkların beslendiğine dikkatinizi çekmek istiyorum.